xmlns:fb='http://www.facebook.com/2008/fbml' Mutfakta Kedi Var: Ocak 2013
expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

20 Ocak 2013 Pazar

ŞİDDETE ŞİDDETLE KARŞIYIZ!


Ne zaman şiddetten söz edilse aklıma hemen yıllar önce gördüğüm ve fazlasıyla tebessüm ettiğim bir karikatür gelir:

Karı koca mahkemedeler. Kadın, hakime kocasıyla aralarında şiddetli geçimsizlik olduğunu anlatırken koca birden itiraz ediyor: Şiddetle itiraz ediyorum sayın hakim.
Kadın hemen atılıyor: Bakın, itirazında bile şiddet var.

Şiddet toplumsal yapımızın neredeyse kopulmaz bir parçası olmuş durumda. Ailede, okulda, yolda, televizyonda her yerde ya görerek ya yaşayarak öğrenilen ve daha sonra da uygulayarak, başkalarına öğretilen (!!!) bir olgu şiddet.

Şiddet, sözlük anlamı ile karşıt görüşte olanlara, inandırma veya uzlaştırma yerine kaba kuvvet kullanma” olarak tanımlanıyor.

Ancak şiddet; sadece fiziksel değil sözel, duygusal, ruhsal, ekonomik birçok yönde gerçekleşiyor ve özellikle çocukların ve gençlerin gelişimini olumsuz etkiliyor.

Peki neden bu kadar şiddetliyiz?

Hepimiz biliyoruz ki ailenin ve eğitim kurumlarının amacı; çocukların fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal açıdan sağlıklı yetişmeleri ve sağlıklı birer yetişkin olarak topluma kazandırılmalarını sağlamaktır. Bu eğitim sürecinde çocukluk döneminde atılan temeller sonraki dönemleri de büyük ölçüde etkiler.

Şiddeti uygulayanlara sorsanız, asla şiddeti onaylamadıklarını söylerler; ancak iş davranışların ve duyguların kontrolüne gelince durum değişir.

Aslında bilinç düzeyinde, şiddetin bireyde yarattığı örselenmeyi birçoğumuz fark edemiyoruz.

Birçoğumuzun bildiği, öğrenilmiş güçsüzlük hikayesi vardır ya hani. Çocukluğundan beri "yapma, etme, dokunma, gitme" vs. kısıtlamalarla ve "bak döverim, alırım ayağımın altına, gebertirim seni" gibi tehditlerle büyütülenler, hem yapamıyor, edemiyor, dokunamıyor, gidemiyor; hem de küçüklükten beyinlerine kazınan o tehdit cümlelerini yetişkinlikte kendi savurmaya başlıyor.

Kimse onları ayağının altına almadı, gebertmedi; belki birçoğu fiziksel bir şiddete maruz kalmadılar belki ama o sözlerin yarattığı duygusal şiddeti ne o sözleri savuranlar fark ediyor, ne maruz kalanlar, ne de 3. gözler.

Bu durumlar da,
bugün istenmeyen o şiddet uygulamalarına, farkında olmadan zemin hazırlıyor.

Şiddetsiz günlere...

8 Ocak 2013 Salı

SOKAK HAYVANLARINI UNUTMAMAK: BİR EV YAPMAK=CAN KURTARMAK




Kış günlerinin gelmesi demek, insanlar kadar sokak hayvanları için de ısınma ihtiyacının artması ve yemek bulmanın güçleşmesi demek.

Hayvanlar da insanlar gibi (birçoğu sokakta doğmuş ve büyümüş olsa dahi) soğuk havalarda üşürler. Her ne kadar tüyleri olsa da, bu onları ısıtmaya çok soğuklarda ne yazık ki yetmez. Hele de kısa tüylülerse...


Bu nedenle, birçok hayvansever evlerinin önüne, bahçelerine ya da uygun gördükleri noktalara kedi evleri yapıp yerleştirir. Kedi evinin yapımı çok kolaydır. Kedi evi yapımını en yaygın ve kolay anlatan videonun linkini aşağıda paylaşıyorum. Altında da birkaç örnek ile kendi yaptığım kedi evlerini görebilirsiniz. Hatta bunları büyük kolilerden yaparsanız, köpecikler de belki sığınabilirler.


http://www.youtube.com/watch?v=92pjb4nd1D0&noredirect=1


Sizler de eğer evinize alamıyorsanız, kapılarınızın önünde hayatta kalma mücadelesi veren bu minik canlar için 10 dakikanızı ayırın ve onlara bir ev yapın; yanına mama ve su bırakmayı unutmayın.


Kimbilir, belki de bu gece soğuktan donarak ölme ihtimali olan bir hayvanı kurtarmış olursunuz...



 
Bu manzaralar da benim balkonumdan :-)


2 Ocak 2013 Çarşamba

PAVLOV'UN BİR DE KEDİSİ VARMIŞ!

Pavlov'un köpeğini sanıyorum bilmeyen yoktur.

Hatırlamayanlar için hatırlatalım:


Pavlov'un köpeklerle yaptığı klasik koşullanma deneyleri vardır. İlk olarak birkaç kez zil çalınır; ancak köpek tepki vermez. Zilin ardından et verilir. Sonra etle birlikte zil çalınır ve köpek buna koşullanır. Daha sonra yine zil çalınır; ancak peşinden yine et verilmez. Ama köpeğin et verilmese de zilin ardından salyalarını akıttığı ve eti beklediği görülür. Buna koşullu refleks deniyor.


Düşünüldüğünde kedilerle böyle bir çalışma biraz zor olsa gerek. Peki, olsa nasıl olurdu? İnternet ortamında rastladığım, olası bir deneyin sonucunu sizlerle de paylaşmak istedim.


Sanırım böyle olurdu :-)